“Cergebez ve Taziyeler” (Sosyolog) ” Mesut Özdemir/ YAZDI
Toplumsal Cinsiyet “Cergebez ve Taziyeler Mekân, toplumsal ilişkilerden bağımsız olarak düşünülemez. Günümüzde birçok disiplin mekâna ilişkin araştırmalar yapmaktadır. Sosyal bilimler, mekânın daha çok toplumsal ve siyasal olan yanıyla ilgilenir.
Buna göre kentler, belirli bir tarihsel süreç içerisinde meydana gelirler ve kenti anlamak için onun kültürel, ekonomik, siyasal özelliklerini, fiziksel mekânlar ile bir arada değerlendirmemiz gerekmektedir. Burada mekândan kastımız sadece kapalı alanlar değil, toplumsal yaşamın devam ettiği, insanların etkileşimde bulunduğu törenler, ritüeller de olacak.
Kentler, mekân olmalarının da ötesinde; tarihsel, ekonomik, sosyal, kültürel, siyasal vb. kimlikleri bir arada bünyelerinde barındıran yerleşim yerleridir. Buralarda yapılan bayram, düğün, taziye gibi bazı toplumsal ritüellerle nesillere kültürel aktarım gerçekleştirilir. Bu nedenle de tek bir unsura bağlı kalınarak kenti açıklamak yeterli olmayacaktır, pek çok unsuru dikkate almak gereklidir.
Kent mekânları, tam da gündelik yaşamın ortasında yer alır. Bu mekânlar insanların, kentlilik imajlarını da gösterdikleri yerler hâline dönüşmüştür. İlk olarak kent yaşamının yukarıda saydığımız gibi odak kurumları aklımıza gelir. Çünkü gündelik yaşamda buralarda geçirilen vakit oldukça fazladır ve yine bu mekânlar kentin kültürel bilgisi hakkında da veriler taşır. Buralara bakıldığında bireyler, bu mekânlarda birçok yaşamsal, kültürel aktivitelerini karşılarlar ve birbirlerine aktarırlar. O şehirde yaşayan tüm kentlilerin karşılaşmaları buralarda gerçekleşir. Bu nedenle kentin ortak benliğinin inşa olduğu yerlerdir.
Son yıllarda, Hakkari’de ortak benliğimizi inşa ettiğimiz bu ritüel ve törenlerimizde ciddi problemler görmekteyiz. Yaşadığımız topraklara ait olma hissi taşırız; kentler bu anlamda da birer aidiyetlik taşırlar. İçerisinde yaşadığımız kentteki bu törenleri benimsediğimiz, kendimize ait hissettiğimiz ölçüde o kente aidiyet hissederiz. Kentimizde insanımızın bağlandığı bu mekânlar, bizler için gündelik bir alışkanlık ve vazgeçilmezlerimiz olmuşlardır.
Kent, bu kültürün aktarımı ile anlam kazanır; dolayısıyla bu örf ve an’anelerin devamlılığını, aslını bozmadan yeniliklerle tasarlamak ve bunların sürdürülebilirliğini sağlamak önemlidir. Kent, ancak tüm kentliler kentten eşit şekilde yararlanabildiğinde işlevini yerine getirir. Bu yaklaşımda görmekteyiz ki mekânın aynı zamanda sosyal ilişkilerde inşa edicilik özelliği de bulunmaktadır.
Siyasi olarak ise mekân hakkındaki tartışmaların odağında devlet, birey ve grup hâkimiyet alanları (teritori) vardır. Bu anlamda teritori, mekânı kontrol etme, domine etme ve paylaşma stratejileri anlamına gelmektedir. Burada artık mekânın ne olduğu değil, nasıl anlaşıldığı ve etkileşimlerini nasıl koşullandırdığı önemlidir.
Buraya kadar sosyolojik bir giriş yaptıktan sonra konuyu biraz özele indirgeyip kentimizi, Hakkari’yi ilgilendiren konunun perde arkasında hangi neticeleri verdiğini ve hangi tehlikelerin doğabileceği üzerinde duracağız.
Hakkari’de kültürel ve toplumsal değerlerimizin değişmesinde etkisi görülen olayların, yakın zamanda toplumsal cinsiyet(cinsiyetsizlik) dayatmasıyla yine bir değişikliğe sebep olacağı tehlikesiyle karşı karşıyayız.
Hakkari’de yaşamış olan halklar şehrin kendine has coğrafi özelliklerinin de sayesinde kültürlerini, dillerini, örf ve adetlerini aşırı bozulmalardan koruyarak günümüze kadar aktarabilmişlerdir. 21. yüzyılda toplum mühendisliği ile halkların kendilerine has kadim, ayırt edici kültürlerini dejenere edip, tek tip bir toplum modeli oluşturma çabasını görüyoruz. Tabi bu çok geniş ve üzerinde uzun uzun tartışılması gereken bir konu.
Biz Hakkari’de son yıllarda gösterilen, başlangıçta küçük gibi görünen bazı toplumsal tepkilerin örf ve adetlerimiz üzerinde hangi olumsuz sonuçları doğurduğuna değineceğiz. Bu davranış biçimlerinin örf ve adetlerimiz, kadim geleneklerimiz üzerinde hangi değişmelere neden olacağını öngöremediğimiz için şu an bunun olumsuz sonuçlarını yaşıyoruz ve bu örflerimizden bazılarını maalesef terk etmiş, unutmuş olarak bulduk kendimizi.
“Halklar bu tarz tehlikelere karşı bilinçleri ve şuurlu öngörüleri ile karşı bir tepki geliştirdikleri ölçüde kendilerini korurlar.” Hakkâri halkı belki de ülke coğrafyasının diğer birçok bölgesine göre toplumsal olaylara daha ilgili, gündeme hâkim ve şuurlu bireylere sahip. “Ancak tamamen siyasal olan bazı davranışlarımızın bizlere neler kaybettireceğini öngöremedik.” Örneğin; yıllarca siyasal bir tepki olarak bayramlarımızı “kara bayram” olarak geçirdik ve kutlamamayı tercih ettik. Birkaç yıl sonrasında ise artık o kadim adetleri tamamen terk etmiş, unutmuş olarak bulduk kendimizi ve yeniden canlandırmaya da artık takatimiz kalmamıştı. Bayramlarımızdan sonra şimdi ise; pandemiden bu yana henüz 2-2,5 yıl gibi çok kısa bir süre geçmiş olmasına rağmen popüler kültüründe etkisiyle kültürümüzün en temel ayaklarından biri olan düğünlerimiz çok farklı bir şekle büründü. Ne Hakkâri ne Kürt kültürü ne de İslami örf ve adetlerimizin hiçbiri tanınır halde değil ve bize ait olmayan şeylerle bezenmiş durumda. Kıyafetlerden şarkılara, halaylardan kız isteme, söz, nişan merasimlerine kadar çok “ucube” bir şey çıktı ortaya. Bize ait, kentimize özgü, bizim kimliğimizi, tarihimizi yansıtıyor dediğimiz şeyleri ya terk ettik ya da tanınmaz halde değiştirdik ve bize ait hiçbir hususiyeti kalmadı. “Bunda ne var ki herkes yapıyor, gençler böyle eğlenmek istiyor” gibi masum ve sempatik görünen bu toleranslar çok vahim neticeler ortaya çıkarıyor. Ne olduğu, kime ait olduğu belli olmayan adetler, manzaralar çıkıyor ortaya. Ve bu törenlerimizde çok kısa bir zaman sonra kendi kültürümüze ait hiçbir şey bulamayacağız. “İtiraf edelim hangi düğünümüze bakıp ta; işte bunlar bizim kadim adetlerimiz ve bu geleneklerimizi doğru bir şekilde nesillerimize aktarıyoruz diyebiliriz. Oysa ki bu törenler yukarıda değindiğimiz gibi sonraki nesillere dil, örf, adet, an’ane gibi kültür aktarımını gerçekleştirmek için çok önemli ritüeller”.
Biz Hakkârililer olarak bu kültür aktarımı ve kaynaşmanın en önemli kaynaklarından biri olan bayramlarımızı kaybettik. Düğünlerimiz ise tanınmayacak hale geldi. Şimdiye kadar elimizde toplumsal dayanışmanın en güzel örneklerinden biri olan taziyelerimiz kaldı. Taziyeler hem İslami kültürümüzü hem de toplumsal bağlarımızı, dayanışmamızı yaşattığımız yerler. Bu yüzden oradaki önceliğimiz itikadımıza uygun bir şekilde örfi bir adet olarak bu törenleri yaşatmamız. Son zamanlarda bu hassasiyetlere tamamen aykırı olarak, taziyelerin yapıldığı camilerde, taziye evlerinde kadın-erkek beraber olarak ziyaretler yapılıyor. “Bunda ne var ki, birkaç dakikalık bir taziye ziyareti” der isek, tıpkı bayramlarımızda ve düğünlerimizde olduğu gibi kısa bir süre sonra taziyelerimizi de tanınmaz halde bulabiliriz. Hatta cergebez düğünlerimizden sonra “cergebez taziyelerimiz” olacak. Ve insanlarımız burada bir ayrılığa düşüp birbirlerinin taziyelerine gitmemeye başlayacak. Bugün bu konuyu mevzu bahis edip üzerine düşmememiz, diğer örneklerde olduğu gibi çok vahim neticeler doğuracaktır. Ve artık bu kente bağlılığını hissetmeyen, kültür aktarımını gerçekleştirememiş, değerlerini koruyamamış, birbirinden kopmuş bir kent halkı ortaya çıkacaktır.
Benzer Haberler
Vahit Çiftçi’den Anneler Günü Mesajı
Hakkari Belediyesi Ekipleri 6 Ayrı Su Arızasını Giderdi
Hakkari’de Kar Tünelleri Arasında Zorlu Ulaşım Mücadelesi
Başkan Fahri Şakar, İlçedeki Çalışmaları Yerinde İnceledi
Vatandaşın Hakkı İçin Gece Gündüz Sahadalar
HAKKARİ GAZETECİLER DERNEĞİ’NDEN 1 MAYIS EMEK VE DAYANIŞMA GÜNÜ MESAJI
Vali Çelik’in 1 Mayıs Emek ve Dayanışma Günü Mesajı
Hakkari'de Üs Bölgelerinde Karla Mücadele Sürüyor